Dündarlı Kasabası-Niğde

 Kategoriler

Ana Sayfa
1834 Nüfus Sayımı
DÜNDARLI'NIN TARİHİ
Resimler
Derneğimiz
Kasabamızı Tanıyın
Ziyaretçi Defteri
Firma Rehberimiz
1530 Niğde Haritası
Ağıt ve Şiirler
Kasabada Kullanılan Kelimeler
Araştırma Yazısı
Resim Gönderme
1965'ten Günümüze Nüfus Bilgileri
Şehitlerimiz

Dündarlıdan Haberler(638)

 

 

Anket Eklenmemiş

 Anket

- Oy Kullanılmış
( Sonuçlar )

 

 

DÜNDARLI AĞITLARI
Timur YILMAZ
Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı

Niğde İline 60 kilometre uzaklıkta bulunan Dündarlı kasabası, Torosların bir kolu olan Aladağlar uzantısında yer almaktadır. İsmail Dağının eteklerine üç yanı dağ ve tepelerle çevrili bir çanak şeklinde kurulmuştur. Deniz seviyesinden 1400 m. yükseklikteki  kasabada 2000 yılı sayımına göre 5100 kişi yaşamaktadır. Halk geçimini tarım, elmacılık, hayvancılık ve halıcılıktan sağlamaktadır.  

Dündarlı kasabasının ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmese de, 400-450 yıl önce varlığı bilinmektedir. Ancak Kasaba yakınlarında bulunan ve bir delikten içeri girilen mağaranın kilise olarak kullanıldığına ilişkin halk arasıda yaygın kanı mevcuttur.

Dündarlı Kasabasında ilk folklor araştırması 1936 yılında gerçekleştirilmiştir. Niğde Halk Evi’nce 1934 yılında çıkarılmaya başlanan “Akpınar” dergisinin 17. sayısında M. Zeki ORAL imzasıyla; “Köylerde Sosyal Örgütlenmelerde Gençler Kurulu” başlıklı bir makale yayımlanmıştır. Makale şu sözlerle başlamıştır: “Niğde’nin Dündarlı Kasabası folklor bakımından bir hazinedir. Burada ulusal görenekler hiç değişmemiştir. Kurulduğu gibi yaşıyor”  Halit ONGAN ise 1937 yılında Niğde Halk Evi yayınları arasından çıkarttığı “Niğde Halk Türküleri”  adlı çalışmasında Dündarlı’dan derlenen “Hop Dündarlı” adlı türküye yer vermiştir. Niğde’ nin tanınmış sanatçılarından Ali ERCAN  da, 1965 yılında yayımlanan “Karakaş Gözlerin Elmas ve Niğde Türküleri” kitabında “Cindallı” adlı Türküsünün Dündarlı’ya ait olduğuna ilişkin bilgiyle birlikte, “Hop Dündarlının” sözlerine yer vermiştir.

A-
   DÜNDARLI KASABASI YAS TÖRENLERİ
Dündarlı Kasabası yas törenleri ve ağıtları ile ilgili olarak anlatacağımız bilgiler, 1999 yıllında yapılan alan araştırmalarına ait gözlem ve görüşmelere dayanmaktadır.

Dündarlı Kasabası’nda birinin ölümü bekleniyorsa, kişinin başında Kuran-ı Kerim okumayı bilen biri dualar okur. Ölüm gerçekleştiğinde İmam duasını bitirir kenara çekilir. Ağıt bu arada, ölüm gerçekleştiği an başlar (Kaynak Kişi: Mustafa ÜNAL) kadınların feryatlarıyla duyurulur. Ölüm olayı uzak bir şehirde gerçekleşmesi durumunda, ölünün yakınlarının evinde toplanan  kadınlar ağıt merasimini yerine getirmektedirler.

Ölüm olayı kadınların feryatlarıyla duyurulur. Komşu ve akraba kadınları cenaze evine dizlerine vurarak, feryat ederek gelirler. Ağıt merasimi devam ederken, cenazenin defin işlemleri de başlar. Camiden sela verilir.

Cenazede söylenen ağıtlar haykırışlarla söylenmektedir. Ağıt merasiminde saç baş yolar gibi yapılmakta, dizlere vurularak çırpınılmaktadır. Ağıt merasimi sırasında cenaze evine gelen ölü yakını, evin sahibi sayılan kadın tarafından ayakta ağıt söylenerek karşılanır.

Ağıt merasimlerinin süresi ve şiddeti, ölünün dramatik haline bağlı olarak (yaşına, geride bıraktıklarına, ekonomisine, kişiliğine..vs.) olarak bir günden, iki hatta üç haftaya kadar sürebilmektedir.

Dündarlı’da güneş battıktan sonra "yerler mühürlenir" gibi bir inanç bulunması kaynaklı, ölüler karanlıkta gömülmedikleri için ağıt merasimi mutlaka sabaha kadar sürdüğü anlatılmaktadır.

Dündarlı’da ağıtlar kadınlar arasında söylenmektedir. Erkekler ağıtları genellikle aradan bir süre geçtikten sonra söylemektedirler. İncelediğimiz 13 ağıt metninden 9 tanesi erkeklerden, 4 tanesi ise kadınlardan derlenmiştir. Bunun nedeni; ağıtları erkek araştırmacının derlemiş olmasıdır. Ağıt derlediğimiz erkekler ya türkü söylemeyi bilen ya da Âşıklık geleneğine yabancı olmayan kimseler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

B- DÜNDARLI AĞITLARININ ŞEKİL YAPISI
Dündarlı Kasabasından derlediğimiz 13 ağıt metninde 113 kıta mevcuttur. Bu kıtalardan 112’si dört mısradan, bir tanesi ise beş mısradan oluşmaktadır.

Ağıtlar irticalen söylendiği için metinlerde kafiye ve hece ölçüsü açısından bir bütünlük görülmemektedir. Bununla birlikte, dizelerde hece on biri bulan örnekler de mevcuttur. 

C- DÜNDARLI AĞITLARINDA ÇEŞİTLİ HALK KÜLTÜRÜ UNSURLARI
a) Din ve İnanç

Genelde din, yapısı ve işlerliği açısından ele alındığında iki yöne sahip görünmektedir. Bunlardan birisi fikir ve inançlardan oluşurken, diğeri bu fikir ve inançlarla ilişkili eylemler ve yükümlülükler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ölüm olayı da her aşamasında dinsel ve toplumsal kuralların sergilendiği bir seremoniler bütünüdür. Ölenin ardından yapılması gereken dinsel işlemler için öncelikle toplu halde bulunmak gerekmektedir. Söylenen ağıtlar hem topluluğu bir arada tutarken hem de öleni orada bulunan kişilere tekrar tekrar anlatmaktadır. Ölüm nedeniyle toplanmış olan grup içerisinde bu yolla bir iletişim kurulmaktadır. Yaşarken tam olarak uyulmasa da ölen kişinin dini kurallara tam olarak uygun şekilde gömülmesi ve ruhunun rahat ettirilmesi gerekir. Ölüm olayının gerçekleşmesi mevcut dinsel yapı içerisinde çoğunlukla Allah’ın taktirine bırakılmakta; kaderin veya yazgının böyle olduğuna inanılmaktadır. İnanılması güç ve beklenmeyen ölümün ya da kötü olayların sorumlusu ağıtlarda “kahbe felek” olarak gösterilmektedir;
-Gurbet elde öldüğün alın yazı (4-2)
-Kader ilahidir, kader böyledir (10-5)
-Kader böyle imiş kime ne deyim (1-2)
-Bu kara yazıyı da kendim yazmadım (2-16)
-Kırdı felek kanadımı düşürdü (2-18)
-Takdir Allah’ındır ben nasıl bakamam (4-3)

b. Duâlar
Dua, insanın kendisi ya da başkaları için iyi dileklerde bulunmak için söylediği sözlerdir. Dualar, hastalık hallerinde sağlık bulmaya yönelik dileklerde, tarımsal ürünlerin daha bereketli olmasında, yağmur yağdırılmasında, tehlike ve felaketin mala mülke gelmemesi için, doğumdan ölüme hayatın geçiş dönemlerine ait törenlerde, iyi ve doğru olduğuna inanılan dileklerin anlatılmasında tam ifade şeklidir. 

Dündarlı ağıtlarında geçen dua örnekleri şunlardır:
-Öksüz kullarına yardım et mevlam (2-3)
-Perişan haline de acı Allah’ım (4-3)
-Allah rızkınızı verir inşallah (4-8)
-Dilim dolanı dolanı gadanı alayım (8-5)
-Allah vatanımıza uzun ömürler versin (11-6)

c. Beddualar
Beddua olumlu istekleri yansıtan duanın aksine başkaları için istenen kötü durumların sözle ifade edilmesidir. Beddualarda yapılan kötü ve yanlış davranışlar yüzünden kınama, bela dileme, zor durumda kalınmasını isteme gibi ifadeler göze çarpar.

Niğde ağıt metinlerinde geçen beddualar şöyledir:
Ceylan İzzet’i vuran komşular
Can versin de ölemesin (8-7)
Dumanlar insin de yayla yurduna (12-4) 

ç. Kara (Siyah)
Işıksız ve karanlık yerler, tüm insanlar için kötü ruhlar ve  kötülüklerin bulunduğu yerler olarak düşünülmüştür. Siyah renge yüklenen kötü anlamın temelinde Şamanist dünya görüşünün bulunduğu ortaya konmuştur. Şamanizm de ak Şamanların hizmetinde iyi ruhların, kara Şamanların hizmetinde ise kötü ruhların bulunduğu inancı vardır. Ölüm meleği olan Azrail de hep kara giysiler içinde betimlenmiştir.  

Kara (siyah), aynı zamanda renk olarak ölümle eşdeğerde görüldüğünden yas ve matem rengi olarak da bilinir. Örneğin talihsiz bir ölüm olayını anlatırken o gün kara gün, ölüm olayının duyulması kara haber, ölüm olayının ardından tutulan yas kara yasta olmak deyimleri  ile ifade edilir. Yasta olan kadınlar belli bir süreyi yalnız siyah renkli elbiseler giyerek geçirirler. Niğde yöresi ağıtlarında da karayla ilgili pek çok anlatım mevcuttur.  Ve Dündarlı ağıtlarında “kara”, ölümün, felaketin, kötülüğün sembolize edildiği bir renk olarak kullanıldığı görülür: 

Karalı haber de Adana’dan geldi (4-7)
Bağrımıza kara düştü bugün (8-16)
Kara koyun melemesin komşular (8-7)
Dündarlı Deresi kara bağladı (12-4)
Kara çadır tutmayalım (8-4)
Kara kazan kuran komşular (8-5)
Harmanda karalı haber o zaman geldi (4-4)
Kara yaşlı, tok kekilli yeğenim (8-19)
 


D- DÜNDARLI AĞITLARI 

1- HASTALIKLAR ÜZERİNE SÖYLENEN AĞITLAR

1. MEHMET’İN AĞIDI 
Kaynak kişi 1981 yılında Eğridir’de dizinden ameliyat olmuştur ve hastanede kaldığı bir ay boyunca kimse ziyaretine gelmez. Bunun üzerine ağıtlar söylemeye başlar; bu ağıtlar doktorlar tarafından da ilgiyle dinlenir: 

1.       Hastane kapısı demir tokalı
Mehmet toplamış kamburla topalı
Adil Bey geliyor eli sopalı
Yapma felek yapma ağlatma beni 

2.       Hastanenin üstü dağdır dumandır
Yattığım yastık pamuk değil samandır
Bende yatarım hayli zamandır
Kader böyle imiş kime ne deyim

3.       Eğridir gölünde kayık mı battı
Attığın mektubu balık mı yuttu
Dündarlı da dostlar beni unuttu
Kader böyle imiş kime ne deyim

4.      Açmayın kapıyı esmesin yeller
Hasta olduğumu bilmesin eller
Sonra duyarlar da topaldır derler
Kader böyle imiş kime ne deyim

5.      Hastaneye girdim ağrıdı başım
Sıladan kesilmiş ekmekle aşım
Yokmuş Dündarlı’da çifte kardaşım
Kader böyle imiş kime ne deyim

6.      Eğridir de Mehmet’im kesik dizim
Kanım akıyordu görmedi gözüm
Bıçak yarasına dayanamadım
Yapma felek yapma ağlatma beni 
Mehmet AYDOĞAN 


2- AYRILIKLAR ÜZERİNE SÖYLENEN AĞITLAR
2. GURBETTEKİ KOCAYA AĞIT 

Kocası Almanya’ya çalışmak için giden kadın beş küçük çocuğuyla yapayalnız kalır ve bir bayram gününde yaşadığı sıkıntılarla bu ağıtı söyler: 

1.       Bir bant dolduruyom ulu bayramda
Uyudum uyandım gördüm rüyamda
Gündüz hayalimde gece rüyamda
Yiğidim bayramın mübarek olsun

2.       Bayram geldi de burçlara yetişti
Sefillik günlerim aklıma düştü
Ağlayı ağlayı gözlerim şişti
Yiğidim bayramın mübarek olsun

3.      Buna bayram derler bu nasıl bayram
Yalan dünyada da sürmedim devran
Öksüz kullarına yardım et mevlam
Yiğidim bayramın mübarek olsun

4.       Kapımızın önünde ince söğüt
Unuttuk gayrı da nasıl yersin
Kopyalar içinde de altın derisi
Yazım yok yazsam bildirsem

5.      Benzerin yok ki seni ona benzetsem
Gelecek bayramı da evinde yapsan
Ufacık kuzularında elinden tutsan
İhtiyar babanın da elini tutsan 

6.      Aşamadım da yüksek dağını taşını
Seni andıkça yandı ciğerimin başı
Seni evde görsem diner gözyaşım
Yiğidim bayramın mübarek olsun

7.      Aşamadım da şu dağların ardını
Çeken bilirde ayrılığın derdini
Derdini de deli gönül derdini
Yol verin aşayım gurbet elin dağlarını

8.      Yüce dağlarda yaktım kömürü
Senin için telef ettim ömrümü
Vefasız duvara da çaldım çamuru
Çamur tutmadı emeklerim zay oldu

9.      Gurbet eli de bizim için yapmışlar
Temelini tam yerine atmışlar
Elimin de ayrılığını tatmışlar
Eliminen de gelen ayrılığım of

10.     Ilgıt ılgıt ta esen seher yelini
Benim bu aklımda divane mi, deli mi
Durup durup ta ne için ağlıyonuz
Yoksa ayrılığın günü mü günü mü de of

11.    Yürüdüm yürüdüm yoluna atladım
Kadir mevlam hiç yüzüne bakmadım
Ağlama vadem yetmedi vadem yetmedi
Gelin kuzularım da yanıma gelin yavrularım

12.    Esen seher yeli de dalgaları durultmaz
Bu gönül coşar da acıların hiç biri yorulmaz
Ellere bacım dedim de söylenmez söylenmez
Yüzüne güleni de dost olur sanma

13.     Ayrılık derdi de benim alnımda alnımda
Sıva kollarını dola dursun boynunda boynunda
Mevlanızı severseniz dokunman bana
Bir gecelik misafirim ben de koynunda

14.    Yeridim yeridim de yoluna atladım
Kadir mevlamda hiç yüzüne bakmadı
Ağlayamadım ellere derdimi söyleyemedim
Yüzüne güleni de dost olur sanma

15.    Tam sen gideli de yedi yıl oldu
Diktiğin ağaçlar meyvalar verdi
Seninle gidenler bu yana döndü
On üçünde dertli dertli söylerim

16.    Keklik gibi kanadımı süzmedim
Sere serpe bu dünyada gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Yazılmış alnımıza bir kara yazı

17.     Derdim içimde demem ellere
Aklıma düştükçe ağlarım bazı bazı
Yayla yayla dedim kondum dağlar başına
Yüzüne güleni dost olur sanma

18.    Kurşun geldi kanadımı düşürdü
Hele bakın feleğin işine
Kırdı felek kanadımı düşürdü
Yazı getirin benim yavrularım 
Fatma KARA 



3. EMİNE’NİN AĞIDI 

Aşık olduğu kızın başkasıyla nişanlandığını öğrenen genç bu olay üzerine bu ağıtı söyler:
1.      Keklikten doğmuşta olmuş bir palanaz
Bazan pilav yerim bazen dolaz
Adı Emine, soy ismin Ağlamaz
Soy ismi de bayram yapsam Eminem

 2.      Düşkünde kimse çıkmaz yazıya
Çul çekerlerde ava giden tazıya
Bekçi Durmuş’da, Kemal Şaziye
Yalnız pınar da insan olmaz mı

3.      Emine de dediler namını duydum
Görünce yüzünü de sararıp soldum
Seninle evlenmeye de göze koydum
Bu işe ne diyon söyle Eminem

4.      Bazı şehirlerde çalgı köçek var
Fistanımda benek benek çiçek var
Benden ayrılırsan silah bıçak var
Başına geleni görsen Eminem
 
5.      Sarı yazmayı da başına vurmuş
Neden güzel neden rengin sararmış
Dediler güzeli de çirkinler sarmış
Eğer doğru ise çok yazık olmuş

 
6.      Yüksekten attılar benim postumu
Bilemedim de düşmanımı dostumu
Yoksa o gara yarim bana küstü mü
Al beni de taştan taşa çal güzel

7.      Aman Dündarlı göy ekin ekili
Kimler olmuş Emine’nin vekili
Yatırmış alnına da siyah kakülü
Canım sana kurban olsun Eminem
 
8.      İstersen Eminem yanına varmam 
Kolay mı da sözünde durmadın
Çirkinler yanında sözünü verme
Niye benden vazgeçtin Eminem

Mehmet SELVİ


3- ÖLÜMLER ÜZERİNE SÖYLENEN AĞITLAR

4. İBRAHİM’İN AĞIDI


Kaynak kişi Adana’da çalışan babası inşaattan düşerek öldüğü zamandan beri annesinin ona söylediği ağıtlarla büyümüştür. Aynı zamanda bunları kendisi de öğrenip söylemiştir. Anneden öğrenilerek aktarılan ağıtlar: 
1.      Garip bülbül gül dalında öter mi
Gurbet elde senin ömrün biter mi
Beş tane kuzuya da ekmek yeter mi
Gurbet elde ölen benim kocamdır.
 
2.      Gurbet elde öldüğün alın yazı
Yolda bıraktığın beş tane kuzu
Ömrüm tükeniyor benim koca kuzu
Beş yavruyu öksüz koyan sen değil misin

3.       Beş tane kuzuya da yemek yapamam
Takdir Allah'ındır ben nasıl bakamam
Ben bir kocakarıyım da gönül yıkamam
Perişan halime de acı Allah'ım.
 
4.      Evleri yaptırdım da direği saptı
Kocam gurbet de öldü evim battı
Çocuklar uykuya her daim aç yattı
Acıkan geliyor her biri ekmek diyor.

5.      Gurbet elde kocam yapıdan düşmüş
Yatmış on beş gün de teptili şaşmış
Acılı haberler de Dündarlıya ulaşmış
Acıkan geliyor her biri ekmek diyor. 

6.      Çıkmış yapıya da taşını koymuş
Düşmüş iskeleden belini kırmış
On beş gün doktor yanında kalmış
Yalvarırım doktor kurtar kocamı
7.      Beş tane öksüzde başımda kaldı
Bitmedi ekinimiz yazıda kaldı
Karalı haber de Adana'dan geldi
Gelin komşular da dinleyin beni
8.       Kimi eşikte, kimi beşikte yatar
Tükenmiş rızkı da gurbette yatar
Küçük yaşta öksüz kalmak ölümden beter
Allah rızkınızı verir inşallah
9.       Aman ektik çavdarı tarlada kaldı
Harmanda karalı haber o zaman geldi
Öşürler gelip çavdarı aldı
Yalvarırım muhtar verme öşürümü.

10.     Ne oldu Elifim sana ne oldu
Yine gam kederim başıma doldu
Komşular bana bir öğün yemek verdi
Acıyan geliyor benim evime.
Mehmet YÜKSEL


5. ÇOBAN HAMDİ’NİN AĞIDI

Hamdi adlı çoban iki oğlunu koyunları otlatmak için yaylaya gönderir. Ancak her iki oğul da gölde boğularak yaşamlarını yitirirler. Çoban Hamdi çocuklarının üzüntüsüyle mezarlıkta hem ağlar hem de bu ağıtı söyler:
 

1.      Yayla yayla dedik konduk başına
Düşman mı olduk toprağına, taşına
Hele bakın gözlerimin yaşına
Nettin Aladağlar yavrularımı kuzularımı

2.      Eller yaylasından göçtü kalmadı
Eller geldi de kuzularım gelmedi
Ebedi misafir etti salmadı
Nettin Aladağlar yavrularımı

3.      Yürek dayanır mı da böyle derde
Ölümden de zor geliyor insana
İki yavrumu yatırdılar yan yana
Nettin Aladağlar yavrularımı kuzularımı

4.      Bunca yıldır da okuyanı yazanı
Müjde verin mezarlarını eşene
Ateşin üstünde kaynar kazanı
Nettin yüce dağlar yavrularım

5.      Çıktım Alagöle de çadırı kurdum
N’oldu deli gönül vallahi n'oldun
İki yavrumu da elimden aldın
Yuttun yüce dağlar yavrularımı

6.      Asırdan bu yana ciğerim yandı
Söylenir hırsım derdim tamam oldu
Benim de başıma böyle acılar geldi
Yüreğim yaralıda söylerim bunu

Mehmet YÜKSEL  


6. FAMEDDİN’İN AĞIDI

Kaynak kişi üç gün arayla önce tarlaya giden kardeşini kaybeder ; sonra da baraj da yüzmekte olan oğlunun boğularak ölümüne tanık olur. Bu olayların üzüntüsüyle ağıt söyler:

1.      Aman bir kuş geldi kondu pürene
Benden selam söylen eş, dost, yarene
Müjdeler vereceğim oğlumu görene
Ferman büyük yerden geldi nidelim
 
2.       Ismayıl’ım günden yanın ışılar
Avcı kekliğini kişiler mi derler
Aman size derim büyük komşular
Oğlumun haberini verin nidem
 
3.      Yüksek olur şu bayırın dağları
Kahpe ölüm üç gün ara ver bize
Sırada kuzular varda o güdülecek
Ferman büyük yerden geldi nidelim

4.      Vardım da değirmenler dönüyor
Başucumda çifte fener yanıyor
Kuzumun öldüğünü de duyunca
Evde düşmanlara iştah geliyor

5.      Sürünün önüne düşen öveçler
Dalını gün yakmış böğür söğüşler
Yıldan yıla meyve veren ağaçlar
Gününü bulmuşta kuruyup gider 

6.       Tiz gel oğlum tiz gel katı dardayım
Garip bülbül gibi ahi zardayım
Gidelim ellere bizde gidelim
Ferman büyük yerden geldi ne diyem

7.       Salkım salkım olmuş alma dalları
Sırma çekmiş tel tel kuzunun tüyleri
Tez gel oğlum tez gel katı dardayım
Garip bülbül gibi ahı zardayım

Arif ZEYBEK


7. CELLO AĞA AĞIDI

Çadırkaya Köyü’nün ağası olan Cello Ağa’nın yolda eşkıyalar tarafından öldürülmesi üzerine kız kardeşi tarafından
 söylenen ağıt:

1.       Atın torbası başında
Aydınlıoğlu sol beşinde
Celloğlumu öldürmüşler
Akırcığın başında

2.       Koyun meler kuzu meler
Sular hendeğine  dolar
Akırcığın başı suyu keler
Kanlı mı oldun kardeşime

3.      Küçük gelin yelik gelin
Zülüflerin yoluk gelin
Ne ağlıyorsun bire gelin
Sabah yiyenlerin büyür 

Mehmet ÜNAL


8. YAŞAR’IN AĞIDI
 Kaynak kişi henüz 25 yaşında olan, Yaşar isimli yeğenini trafik kazasında kaybedince onun ardından bu ağıtı söyler:

1.      Cansız ata bindirdiler
Kollarından indirdiler
Burdan haber gönderdiler
Ordan haber vermediler
 
2.      Cırcıvık dam örenlere
Pis kokuyor diyenlere
Elele tutuşmuşlar
Yeğenimin yarenleri

3.       Şahre oynar yağ içinde
Viran oynar çağ içinde
Bütün toplanmış yiğenlerim
Kara kekliğim yok içinde

4.       Kara çadır tutmayalım
Burçların gölgesinde yatmayalım
Öksüz kızlar gelin oluyor
Biz gelin etmeyelim

5.       Kara kazan kuran komşular
Dilim dolanı dolanı  gadanı alayım
Kınamayın bir ölüm olmuş komşular
Evi evimden ayrılan gardaşlarım

6.      Alevim var alevim var komşular
Söylen derdim kelamım var
Kurbanlar olayım komşular
Söyleyin yeğenime selamım var 

7.       Kara koyun melemesin komşular
Can versin de ölemesin
Ceylan İzzet’i vurun komşular
Can versin de ölemesin

8.       Damda yatanı indirmen komşular
Çalısına kuş kondurmayın
Elin  elinden gitti benim gardaşlarım
Allah seversen çocukları yetişmiş
Baba deyi gelirse yokluğunu bildirmen

9.      Evleri var al gibi komşular
Kapları var çağıl gibi komşular oy
Yuvalar tutmuşta anam Zahra
Kurbanın olam komşular  evlere yasa gidelim oy

10.    Geri durun ben  gadanı alayım
Duvağını ben alayım taze gelinler
Kurbanlar olayım kardeşim yeğenim
Senin yerinede vekil ben olayım oy

11.    Kapımızın önü külük
Gül leğende biter güller
Kurbanlar olayım yeğenim
Yakışır mı bana dırlık

12.     Elimdeki kirmen kolumda burma oy
Allah’ı severseniz başına durman
Kabirlerde bir ölüm olmuş
Allah’ı severseniz başına durman

13.    Yoldan geçerken de yol sizin olsun
Badeler içildiğinde et size kalsın
İki tane yavrusu ölmüş kurbanın olam
Yeğenimin başına toplanman komşular

14.     Dut ağacı yaprağını döktü bu gün
Yaşar yiğenim halan sana kurban olsun
Ayrılığımız kazalarda olan yiğenim
Ayrılığın günü bu gün aslan yiğenim

15.    Aladağa karlar yağmış bu gün
Kürümeye yürek ister aslan yiğenim
Uzak yollarda yiğenim kaza yapmış
Buna dayanmaya yürek ister

16.     Dolgun benim yüreğim dolgun
Allahı severseniz öksüzler doysun
Bağrımıza kara düştü bu gün
Yandı ciğerim ucu kınaman komşular

17.     Elimizi de elimize verelim
Belimize de bohçamızı alalım
Kara yaşlı tok kekilli yiğenim
İki yavruna babamı bulalım
 
18.     Haydin gidelim de bizde dikine
Yoluna kurmuşlar casus makine
Ricalar üzerine en büyük hekime
Acep derdine derman bulamaz mı doktorlar
 
19.    Vurgun yiyen yeğenimin evine varamam
Kara kekilli yiğenlerimin benizleri pek solgun
Ne diyem ne diyem canım abam
Bağımıza kara vurdu yandı ciğerim
 
Sahre KILIÇ 


9. YEĞEN’E AĞITI
 
Askerliğini henüz bitirmiş olan yeğenini trafik kazasında kaybetmiş olan kaynak kişi ani ölüm karşısında bu ağıtı söyler:

1.      Yüce dağ başında yıldız ışılar
Yıldızın şanına keklik muşular
Evimize kahır geldi kınamayın komşular
Yeğenim sana da olurum kurban 

2.      Yüce dağlarda yedi kandiller yanar
Kandilin şanına kervanlar konar
Yeğenine teyzesi böyle mi yanar
Yolları aşalım görünen dağlar

3.
         Açtım pencereyi yiğidi gördüm
Günden güne arttı efkarım derdim
Vefasız dünyaya geldim geleli
Her zaman ağladım ne zaman güldüm

4.       Boyamış eliyle potin koymuş
Mendili ipek imiş dalgalar almış
Ardındaki kuzuları ellere kalmış
Yürü de yolunda kalma yüzüne güleni dost sanma

5.       Ilık ılık sar yeğenimi sar dereden
Yaraların yok ta bu kanların nereden
Sana kurbanlar olurum yüce yaradan
Kurbanlar alırım kuzularımı sen koru dertten 

6.      Yeğenim dedim ben uzattım elimi
Haberin geldi kırdı kolum kanadımı
Yanıma getirin tatlı yeğenimi
Kuzularımda boynunuz bükük vay bükük

Fatma KARA 


10. ÜÇ ÇOCUĞUN AĞIDI
1980 yılında Dündarlı Kasabası yakınlarında Körlü mevkiinde koyunlarını otlatan üç çocuk bulundukları ağılda  meydana gelen patlama sonucu ölürler. Olaya tanık olan köylüler bunun üzerine çocukların ardından ağıt söylerler:

1.    Yürüdüm yürüdüm yolum artmadı
Kadir mevlam genç yüzüme bakmadı
Daha yaşım on beşti vadem yetmedi
Al kanlar içinde kaldı Mehmedim

2.                Akşamınan yattım da yürek hafli
Sabahtan kalktım da içerim dertli
Ölümüz çıkmıyor kayalar raflı
Al kanlar içinde kaldı Mehmedim
 
3.       Körlünün önünde sıra sıra söğütler
Oturmuş dayısı yeğenini öğütler
Muradını alamadık babayiğitler
Al kanlar içinde kaldı Mehmedim
 
4.       Körlünün önü de aman bir kuru yazı
Ciğerime girdi bir ince sızı
Bu kaderde benimle böyle giderse
Kınar mı ola emmi dayı el bizi
 
5.       Körlünün önünde bir körpecik kuzu
Yarana sararımda bal ile tuzu
İnşallah gelirim emmimin kızı
Kader ilahidir kader böyledir
 
6.      Körlünün önünde aman bir gedik
Kefenim biçilmiş ılıdı suyum
Anam babam duymadan camiye koyun
Al kanlar içinde kalmış Mehmed’im

Ramazan AYHAN 


11. ABDULLAH’IN AĞIDI

Şırnak’ta askerlik görevini yaparken teröristler tarafından şehit edilen, aynı zamanda nişanlı olan gencin ardından söylenen ağıt:

1.      Gece nöbetine silahla varmış
Kendi tiryaki de cigara yakmış
Zalim anarşistler ateşi görmüş
Şırnak dağında şehit olan Yükselim

2.      Komutan subaylar yanına vardı
N’oldu Abdullah diye halini sordu
Zalim anarşistler kafasından vurdu
Vatan uğruna şehit olan Yükselim

3.      Anası babası mektubu bekler
Teyzesi halası ağıdın söyler
Jandarmalar gelmiş mezarın kazar
Vatan uğruna şehit olan Yükselim

4.      Kırk elli jandarma mezara geldi
Silahlar omuzda mermiyi sürdü
Yaralarım durmaz hemi de azar
Vatan uğruna ölen benim Yükselim

5.      Kazılmış mezarı biçilmiş kefin
İncitmen yeğenimi mezara indirin
Bütün hocalara selam gönderin
Üç İhlas, bir Fatiha okuyun yükselim

6.      Şırnak’tan teyyare şehit getirdi
Niğde Hastanesine hemen yetirdi
Şehidi Dündarlı’ya asker getirdi
Allah vatanımıza uzun ömürler versin

7.      Bakın dostlar ana baba ağlıyor
Teyzesi, halası ağıdını söyleyor
Yüzbaşı generaller yeğenime ağlıyor
Vatan uğruna şehit olan Yükselim

8.      Nişanlısı gelmiş yüzüne bakar
Kırmızı kanları kafadan akar
Doktorlar gelmiş pansuman yapar
Vatan uğruna şehit olan Yükselim
 

Mehmet YÜKSEL 


12. HATİCE’NİN AĞIDI

Genç bir kız katırlarını aramak üzere uzak bir yere gider ve orada bir genç kendisine zorla tecavüz etmek ister. Kız kaçıp kurtulmak isterken kafasına atılan taşın darbesiyle ölür. Kızın cesedi günlerce bir taş yığınının içinde kaldıktan sonra iskeleti köylüler tarafından bulunur. Buna tanık olan kaynak kişi olayın etkisiyle bu ağıtı söyler:

1.      Gitmez olaydım ben o katıra
Böyle işler gelir mi hatıra
Yazın hikayemi verin satıra
Gelmeyeydim dağlar senin ardına

2.      Yem oldum da kuşlarına kurduna
Gelmeyeydim dağlar senin başına
Yem oldum da kurtlarına kuşuna
Gelmeyeydim dağlar senin ardına
 
3.      Hatice’me vurmuş zalim taşları
Kurt yemiş dökülmüş siyah saçları
Şahidim oldu yaylanın kurdu kuşları
Gelmeyeydim dağlar senin ardına
 
4.      Selvi bu acıya yazdı söyledi
Fizahıma kuşlar feryat edip ağladı
Dündarlı Deresi kara bağladı
Dumanlar insinde yayla yurduna
 
Mehmet SELVİ 


13. MÜNEVVER’İN AĞIDI

Münevver adlı genç kız tarlada annesiyle birlikte çalışırken, bir grup erkek tarafından kaçırılmak istenir. İki kadın direnince genç kız vurularak öldürülür. Olaya tanık olan kaynak kişi bununla ilgili olarak bu ağıtı söyler:

1.      Akkuyu’da bir cinayet duyuldu
Bu cinayet hepsinden zor oldu
On yedi yaşında bir kız vuruldu
Duyanın gözleri doldu dediler
 
2.      Sabahleyin kalktım tarla kazmaya
Düşman çıkmış benim ile gezmeye
Elim varmaz böyle destan yazmaya
Alev gözleri de soldu dediler
 
3.      Münevver vurulmuş yerde yatıyor
İki gözleri yumulmamış bakıyor
Böyle acı yürekleri yakıyor
O kara gözleri soldu dediler
 
4.      Adana enginde de yer pek çukur
Çalışmaya gidecek pek çok fakir
Kuşların ötüşür bülbüller şakır
Yazın sıcak olur yer Adana

5.       Karşıya da onun dışında
Garipler iner köprü başında
Anayı babayı görür düşünde
Çok zordur kazanan karın Adana

6.      Kimisi kar eder kimisi zarar
Kimi hasta yatar kimisi iş arar
Kimi ölür kefenini sarar
Gariplerdir yerin Adana

7.      Adana’ya vardım ayın onuydu
Sayılı fırtına soğuk günüydü
Gören ahbaplarım beni tanıdı
Bekarlar derneği yerin Adana

8.      Erikli ellerde yaylanın özü
Hançer yarası da yapıyor sızı
İşte ben gidiyorum unutman bizi
Neyleyim sevdalım kıydı canıma

9.        Döküldü kanların toprağa taşa
Hiç insan kıyar mı böyle genç yaşa
Öldürmede beni terk eyle, boşa
Neyleyim sevdalım kıydı canıma

10.    Gelin ahbaplar da halimi görün
Kanlı gömleğimi güneşe serin
Varın mahkemede ifade verin
Suçsuz yere sevdalım öldürdü beni

11.     İlk akşamdan odasını bastılar
Öldürmeden kollarını kestiler
Gül halime mor delik açtılar
Ağlaşır kuzular anam diye

12.     Ünlendi de haberim ünlendi
Çuhadar öldü de merak sallandı
Aktı kanı döşeğine göllendi
Ağlaşır kuzular vay babam deyi 

Mehmet ÜNAL 


SONUÇ

Ölüm olayı da her aşamasında dinsel ve toplumsal kuralların sergilendiği bir seremoniler bütünüdür. Ölen kişinin ardından ağıt yakma, bir çok yönüyle dikkate değer bir gelenektir. Ağıt yoluyla kişiler hem psikolojik olarak bir boşalma sağlamakta, hem de ölene karşı vefa borçlarını ödemektedirler. Ağıt içerisindeki sözlerle ölene duyulan sevgi ve saygı ifade edilmekte, ölenin iyi özellikleri anlatılarak yüceltilmektedir. 

Topluluk içerisinde bir iletişim fonksiyonuna sahip olan ağıtların içeriğine baktığımızda ölümden duyulan üzüntünün yanında ölüm olayının nedenlerini ve sonuçlarını da görmek mümkün olmaktadır. 

Dündarlı ağıtlarının dilinin sade, açık ve anlaşılır olduğu görülmektedir. Dündarlı ağıtlarının içerisinde, halk kültürünün inanç kalıpları, renk motiflerini ve diğer halk edebiyatı örneklerinden beddua, dua vs. Örneklerine rastlamak mümkündür. 


KAYNAK KİŞİLER HAKKINDA BİLGİ
Mustafa ÜNAL, Dündarlı 1953, Yüksek Okul, Memur. 
Arif  ZEYBEK, Dündarlı 1930, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi
Fatma  KARA, Dündarlı, 1949, Evli, Okuma-yazması yok, Ev hanımı
Mehmet AYDOĞAN, Dündarlı, 1959, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi 
Mehmet  SELVİ, Dündarlı 1958, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi
Mehmet ÜNAL, Dündarlı, 1930, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi
Mehmet YÜKSEL,Dündarlı, 1923, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi
Ramazan AYHAN, Dündarlı, 1928, Evli, İlkokul mezunu, Çiftçi
Sahre KILINÇ, Dündarlı,1954, Evli, Okuma-yazması var, Ev hanımı

..:: Kolay Bilgisayar Ltd. Şti. ::..