Siz bilir misiniz, memleketin taşını toprağını, kurdunu kuşunu, havasını suyunu sevmenin ne demek olduğunu. Siz bilir misiniz, o sevilen topraktan ayrı kalmanın, baba ocağına, ana kucağına hasret, bir yanı hep yarım kalmış hayatı yaşamanın nasıl bir sancı olduğunu. Bir başkadır benim doğduğum topraklara bağlılığım. Bu bağın ne okumuşluk düzeyimizle, ne cinsiyetimizle, ne yaşımızla, ne bırakıp gitmemizin nedeniyle bir ilgisi yoktur. Nasıl ki bırakıp gitmek alnımıza yazılmış bir kaderse, dönüp doğduğumuz topraklara kavuşmak da yüreğimize yazılmış bir arzudur. Özlemek; sevmek ve alışkanlıkla ilgili karışık bir duygu olsa gerek. Kimi şeyleri ya sevdiğimizden ya da ona alıştığımızdan özleriz. Her türden ayrılık artırır özlemi, onu çoğaltır, büyütür. Köyümüz, kentimiz, arkadaşımız, annemiz, babamız, hayatımızda bir anlamı olan sevdiklerimiz ya da varlığına alıştığımız şeyler bir an kaybolunca, yok olunca, ya da biz ondan ayrı düşünce özlemek başlar. Özlemek alıştığımız ya da sevdiğimiz şeye hasret duymaktır, ona yeniden kavuşma isteği, onu yeniden yaşama arzusudur. Memleket hasreti de böyle bir özlemdir, ondan ayrı kalınca, ondan uzak düşünce, havasını, suyunu, insanını, kaosunu, börtüsünü böceğini, kedisini köpeğini bile özlemeye başlarsınız. Bunları alışkanlıktan mı yoksa sevgiden mi özleriz bilmiyorum.
Yanıt :
...
|